![]() |
![]() |
KARİKATÜR SANATI ÜZERİNE YAZILAR |
|
Niyazi Yoltaş |
Adam, İspanya’nın doğusundaki Valtorta geçidinde olduğunun ve İsa’nın doğumundan binlerce yıl öncesini kapsayan Mezolitik çağda yaşadığının farkında değildi. Çünkü henüz yeryüzü haritası yapılmamış ve takvim icat olunmamıştı. Kaldı ki bakire bir kızın İsa’yı doğurmasına daha nice yıllar vardı, o nedenle de adam, milattan önce deyimini de bilemezdi. Fakat adamın şu anda bildiği tek bir şey vardı; az önce zorlu bir uğraş sonucu yakaladığı koca boynuzlu geyiği, hava kararmadan önce evine götürmek. Birkaç saat sonra, kuyruğundan çekiştirdiği avı ile ormanın sık ağaçları arasından çıkarak mağara evinin önüne vardı. Koca boynuzlu geyiği kapıda bırakarak içeri girdi. Mağaranın orta yerinde yanan ateşe bir odun parçası daha atan kadın, kapıdan giren erkeğine baktı. Tam “evi şimdi temizledim, ayaklarını silmeden sakın içeri girme” diye bağıracaktı ki, henüz doğru dürüst konuşmayı bile bilmediklerini anımsadı. Adamın, orta yerde yanan ateşin ışıklarıyla aydınlanan yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Kadınının elinden tutup kapının önüne götürdü ve yerde yatan koca boynuzlu geyiği gösterdi. Kadın da neşeyle gülümsedi. Tekrar içeri döndüklerinde adamın yüzündeki gülümseme giderek kahkahaya dönüşmüştü. Birkaç saat önceki av sahnesiyle ilgili bir görüntü gelmişti gözlerinin önüne. Eğildi ve ateşin kenarında duran yarı yanmış bir kemik parçasını eline alarak mağara duvarına bir şeyler karalamaya başladı. Olanları karısına da anlatmak ve onu da neşesine ortak etmek istiyordu. |
|
Mezolitik Çağ / Valtorta Geçidi / İspanya |
|
Uzun ayakları üzerinde yaylanarak ileri atılmaya hazırlanan geyik ve onu birdenbire karşılarında görünce elleri havada ne yapacaklarını şaşıran bir gurup avcı. Birden nasıl da ürkmüşlerdi zavallı geyikten. Olay gerçekten komikti. Mağara duvarında canlanan görüntü kadını da güldürmüştü. Şimdi her ikisi de duvardaki şekillere bakıp katıla katıla gülüyorlardı. İnsanoğlu, henüz konuşmayı bile doğru dürüst bilmezken, gülmeyi ve de güldürmeyi öğrenmişti ve belki de tarihin ilk karikatür sanatçısı, milattan binlerce yıl önceki Mezolitik çağda, Doğu İspanya’nın Valtorta geçidinde yaşayan bu mağara adamı idi ve kendisi, bilmediği birçok şeylerin yanı sıra, insanlık tarihinin ilk karikatürcüsü olduğunun da farkında değildi. Bebekler de henüz konuşmaya başlamadan önce gülmeyi öğrenirler. Tıpkı yüzyıllar öncesinde yaşayan ilk ataları gibi! |
|
Willendorf Venüsü |
|
İlkel insanların abartılmış çizgilerinde güldürü öğesi aramak hiç de şaşılası bir durum değildir. Bu tür abartmalı yapıtlara tarih öncesi çağlardan bu yana her dönemde sık sık
rastlanmaktadır. İnce bir espri anlayışıyla, bulundukları bölgelerin “Venüs”leri olarak adlandırılan erken taş devri kadın figürlerinde de aynı güldürü öğesinin varlığını sezinlemek olasıdır. Bunları ilk kez seyreden o çağın insanları, önce şaşırıp sonra da ne çok gülmüşlerdir kim bilir? |
|
Mısır kralı IV. Amenofis |
|
Karikatüre yönelik çalışmalara eski Mısır’da sıklıkla rast gelmekteyiz. Mısır kralı IV. Amenofis’e ait portrenin bir benzetme amacıyla o biçimde çizildiğini öne sürmek için, yapıt sahibinin gözlerinde bir bozukluk olduğunu kabul etmek gerekir. Oysa sanatçı bu yapıtında bilinçli bir abartmaya yönelmiştir. Çünkü o dönem Mısır resimlerindeki portreler, son derece etkileyici bir gözlemciliğe dayalı gerçekçilik içindedir. Oysa bu portre dikkati çeken deformasyonu ile resim anlayışı ağır basan diğer yapıtlardan ayrı bir niteliktedir. Neden? Bunun iki ayrı nedeni olabilir. Kral IV. Amenofis, tek tanrıcılık fikrini ilk kez ortaya atan kişidir. O güne değin inanılanların aksine Mısır krallarının da birer tanrı değil ve fakat sadece birer insan olduklarını öne süren kral, kendi portresini yaptırırken de sanatçıdan, tüm insanca kusurlarını özgürce ve abartma ile öne çıkartmasını istemiş olabilir. Diğer taraftan böylesine köklü bir değişimin öncüsü olan bir kimsenin dostları olduğu gibi, ona karşıt fikirler besleyen çevrelerin bulunması da doğaldır. İşte bu karşıt görüşlü kimselerin eleştirilerini, sanatçılar eliyle ve bu tür abartmalı portreler aracılığıyla yaygınlaştırmaya çalışmış olmaları da akla gelebilir. İsa’dan sonra 79 yılında Vezüv yanardağının lavları ile örtülen Pompeii ve Herculaneum kentlerinin ortaya çıkartılan kalıntıları arasındaki duvar ve vazo çizimlerinde de çoğu kez belirli kişileri yermek amacıyla yüzlerini deforme eden portre karikatürlere raslanmaktadır. Grek sanatında da karikatür, göz ardı edilemeyecek bir yaygınlıkla karşımıza çıkıyor. Grek vazo süslemelerinde çok defa karikatür anlayışına yakınlık gösteren abartmalı figürler buluyoruz. Aynı çağlarda, dünyanın bir başka köşesindeki bir ülkede, uçsuz bucaksız Çin ülkesinde de karikatür örnekleriyle karşılaşmaktayız. Çin sanatında çağlar boyu süregelen bu tür abartmalı resim geleneği, sonraları Hollandalı denizciler tarafından Çin limanlarını ziyaretlerinden dönüşte Avrupa’ya getirilecektir. İsviçreli yazar Erich van Daeniken’in uzaydan gelen konuklarla açıklamaya çalıştığı Güney Amerika uygarlıklarına ilişkin garip davranışlı ve kılıklı çizimler de aslında yüzyıllar ötesinden bizlere seslenen bire karikatür örneği değil midir? Baskı tekniğinin gelişmesinden önceki dönemlerde karikatür sanatı yaşantısını genellikle resim sanatına bağlı olarak ve onunla yanyana sürdürmüştür. Tümüyle dinsel konulara yönelik ortaçağ resim sanatçıları bile, dinsel konular dışındaki el yazması kitap süslemeleri yaparken karikatür havasını yansıtmaya ve bugün “comic strip”, “bande desinee” dediğimiz çizgili öyküye yakın anlayışta ilk örnekler sergilemeye başlamışlardır. Giderek yağlıboya tablolarda bile ressamlar, din konusu dışına çıkma olanağı buldukları ilk anda güldürü öğesine sarılıp kaçamak deformasyon ve abartmalı davranış örneklerini günümüze aktarmayı başarmışlardır. Alman Rönesans ressamlarından Lucas Cranach (Yaşlı) (1472-1553)’ın Gençlik Çeşmesi adlı tablosundaki figürlerde bunun somut örneğini görmek mümkündür. Biran önce çeşmenin havuzuna atlayarak gençliğe kavuşmanın özlemini çeken yaşlı kişilerin bu amaçla yaptıkları telaşlı soyunma hareketlerinde kuşkusuz bir komedi havası vardır. |
|
|
Detay / Hieronymus Bosch |
Aynı yüz,yılda yaşamış ve bugünkü sürrealizm akımının dört yüzyıl önceden öncülüğünü yapmış olan ünlü Flaman ressamı Hieronymus Bosch’un (y1450-1516), imgeler dünyası ile süslü tabloları incelendiğinde zengin bir karikatür sanatı örneği ile karşılaşırız. |
![]() |
![]() |
Bir figür / Annibale Carracci |
XVI. yüzyılda Romagna rejimi altındaki İtalya’da karikatür örnekleriyle karşılaşıyoruz. Bunların en önemlisi, yapıldıklarından bir yüzyıl sonra 1646 yılında yayınlanan ve Bologna’lı ressam Annibale Carracci (1560-1609)’ye atfedilen gravürler olup, karikatür sanatının çoğaltılan ilk örneklerinden sayılırlar. |
![]() |
![]() |
İki kardinal karikatürü / Bernini Gian Lorenzo |
Yaygınlık gösteren bu tür yapıtlara resimden ayrı bir ad verme gereksinmesi ilk kez bu yüzyılda İtalya’da duyulmuş ve yüklemek, saldırmak gibi anlamlara gelen “Caricare” sözcüğünden türemiş olan karikatür deyimi ilk olarak XVII. Yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. |
![]() |
![]() |
M. De’Fiori’nin karikatürü / Giovanni Battista Gaulli |
İngiliz sanatçısı George Romney de (1734-1802) bunlardan biridir. Duygusal ve zeki bir sanatçı olan Romney, ilk portrelerini karikatürist bir görüşle çizmiş ve yağlıboya çalışmalarından fırsat buldukça karikatür desenleri yapmıştır. |
![]() |
![]() |
Bir çizim / Farncisco Goya |
İspanyol ressamı Francisco Goya da (1746-1828) bazı yapıtlarında karikatür sanatına çokca yer vermiş ve toplumsal eleştiriden uzak kalmamıştır. |
![]() |
![]() |
Armut
kafa / Charles Phillipon |
İngiltere’de doğup Paris’te yaşayan Thomas Rowlandson (1756-1827) çağının toplumsal yaşamıyla ilgili her konuda büyük bir verimlilikle ürettiği karikatürleri ile ünlüdür. Bu tür yapıtlarıyla 1784 yılında Paris Akademisinde bir de sergi açan sanatçı, toplumda karikatür sanatının saygınlık kazanmasına öncülük etmiştir. |
![]() |
![]() |
Kendi
karikatürü / Thomas Rowlandson |
David Claypoole Johnson (1799-1865) ise Amerika’da 1819’da başladığı karikatür çalışmalarını yaşamı boyunca başarı ile sürdürmüş ve toplumun günlük yaşamından güldürü örnekleri vermiştir. |
![]() |
![]() |
İnek’ten
kaçan adam / Henri de Tolulose Lautrec |
Bu tür sanatçılara, özgün yapıtlarıyla dikkati
çeken Amedeo Modigliani (1884-1920)’yi de eklemek gerekir. Yakalandığı
amansız hastalık nedeniyle genç yaşta yaşamını
yitiren sanatçı, yapıtlarının hemen tümünde
insanları, özellikle kadınları alaya alan garip bir
deformasyon uygulamasına gitmiş ve en sevdiği kişilerin
portrelerinde bile, tutulduğu hastalığın ruhunda doğurduğu
anlaşılması güç fırtınalarla garip görüntüler
sergilemiştir. |
![]() |
![]() |
Cezayirli
Almaisa / Amedeo Modigliani |
Carlos Orozco-Romero (1898-1984) ise, Meksika’da öncü bir gazete karikatüristi olarak yapıtlarına yerleştirdiği mizah ve fantezi öğelerini çoğu kez sürrealist bir tarz içinde vermiştir. |
![]() |
![]() |
Bir
figür / Carlos Orozco-Romero |
İşte bunun bir örneği, hergün karşı karşıya geldiğimiz karikatür! Evet nedir karikatür? |
![]() |
![]() |
David
Oistarkh / Giorgio Gabellini |
Gerçekten de her yıl Kanada’nın Montreal kentinde düzenlenen uluslar arası karikatür sergisinde 1980 yılının karikatüristi olarak seçilen İtalya’lı sanatçı Giorgo Gabellini, bu onura 1966 yılından beri yaptığı seramik portre karikatürleri ile ulaşmıştır. Yaptığı bu üç boyutlu karikatürler, Gabellini’yi 1980 yılının karikatürcüsü koltuğuna oturtmuştur. |
![]() |
![]() |
KARİKATÜR
SANATI VE SİYASET |
![]() |
![]() |
Bilindiği gibi karikatür, görsel sanatlardan yararlanarak mizah yapmak sanatı olduğu kadar, aynı zamanda bir eleştiri sanatıdır da. Karikatürcüler, herkesin görüp de fark edemediği şeyleri gören ve bunları herkese gösterebilen kişilerdir. Karikatürcü eleştirilecek bir konu buldu mu onu hemen mizahın o gülümseten ve düşündüren özelliği içinde çizgilerle, şekillerle ve renklerle bezeyerek izleyicisine sunar. |
![]() |
BİLİŞİM
VE GÜNLÜK YAŞAM |
![]() |
Bilinen bir öykü vardır. Issız bir adada uzun süre tek başına yaşayan bir adamı kurtarmak için gelen helikopterdekiler kendisine seslenmişler “İvedilikle istediğin bir şey var mı?”. Adamın cevabı tek kelime olmuş “Gazete!”. Bu günlerde aynı adama aynı soruyu sorsalar ne cevap verirdi merak ediyorum. Acaba dizüstü bilgisayar mı isterdi, cep telefonu mu, yoksa televizyon mu? |
![]() |
Kim gidiyor fotoğrafçıya? Önceleri bir haftada teslim alınan, rötuşlu vesikalık footoğraflar, daha sonraları poloroid’lerle on dakikada verilir oldu. Şimdilerde onun da pabucu dama atıldı, artık digital kameralarla anında görüntü… Kendin çek, tak bilgisayarına, istediğin boyutta kendin bas… |
![]() |
KARİKATÜR,
SOSYOLOJİ VE İNSAN HAKLARI |
![]() |
Toplumsal yaşamda karikatürün yeri nedir ve bu sanatın diğer sanat dallarına olan üstünlükleri nelerdir? |
![]() |
4) Karikatür, herkese seslenebilen bir sanat dalıdır. Anlatımı evrenseldir, tercümeye ve tercümana gereksinimi yoktur. Dili ne olursa olsun, düşünmesini bilen herkes karikatür izlerken bir mesaj alma olanağına sahiptir. Bu yönüyle de karikatür, toplumsal olduğu kadar aynı zamanda evrensel bir sanat dalıdır. |
![]() |
ULUSAL KÜLTÜRDE
YOZLAŞMA VE KARİKATÜR |
![]() |
Bir ulusun kültürü, o ulusu ulus yapan temel değerlerin tümünü kapsar ve bölünmez bir bütündür. Bu bütünün herhangi bir noktasında oluşacak bir yozlaşmanın, inanılmaz bir hızla bütünün diğer noktalarına ve giderek tümüne bulaşması kaçınılmazdır. |
![]() |
Ne yazık ki günümüzde medyanın bir bölümü, toplumumuza güçlü mesajlar ileten ve de ses getiren karikatürlerle ilgilenmek yerine, kültür düzeyinde oluşan erozyona uygun bir takım gülünç çizimleri karikatür adı altında topluma sunmaktadır. |
![]() |
Çok geç kalınmasına karşın, bu yozlaşmayı, çoğu zaman küreselleşme adı altında televizyon, basın yayın, internet gibi çeşitli yollarla ve de çoğunlukla bilinçli bir şekilde bizlere kabul ettirmeye çalışan güçlere karşı koymak ne yazık ki çok zordur, fakat olanaksız değildir. |
![]() |
![]() |
KARİKATÜR
VE MİZAH |
![]() |
Mizah, kişilerdeki veya doğal saydığımız bazı olaylardaki (çoğunlukla üstü örtülmeye çalışılan) bir takım çarpıklık, uyuşmazlık, çelişki ve gülünçlükleri bulup açığa vurma, gözler önüne serme sanatıdır. |
![]() |
Ancak bu ilgi sürecinde mizah, doğası gereği övücü değil yerici bir konumda olmak zorundadır. |
![]() |
Mizah anlayışı, ulusların, bölgelerin ve kişilerin anlayış ve zeka düzeylerine göre değişiklikler gösterebilir. Ancak karikatürün dili evrenseldir. Mizahın diğer türleri gibi çeviri gerekliliği yoktur ve karikatürist, plastik sanatların her çeşidinden yararlanarak mizah yapabilen sanatçıdır ve de her karikatürist mizahçıdır, fakat her mizahçı karikatürist değildir. |
![]() |
Uluslararası Karikatür Festivali Albümü 2007 / Sayfa 17 |
![]() |
KARİKATÜR
ÜZERİNE ANILAR |
İlk karikatürlerimin yayını |
Eski günlerde bir Babıali yokuşu vardı. Tüm gazete ve dergilerin karargahları burada bulunurdu. Sanırım bu geleneği ilk kez bozan Yeni İstanbul gazetesi oldu ve Babıali yerine Tünel’in alt tarafında (Şişhane) bir binada faaliyet gösterdi. Daha sonraları bu kuralı Tercüman gazetesi de bozdu ve önce Beşiktaş’a oradan da sur dışına çıktı. Şimdilerde hepsi, İkitelli’deki plazalarda faaliyet icra eyliyorlar! |
![]() |
Sinema
sanatçısı Ayhan Işık’la |
Yukarda sözünü ettiğim dört sayfalık Bıldırcın adlı derginin birinci sayfa karikatürlerini Ayhan Işık çiziyordu. Bu arada benim karikatürlerim de derginin yayın ilkelerine(!) uygun olarak çıplak kadın figürlerinden oluşuyordu ve bu nedenle de okulumdaki fizik öğretmeni Münevver Hanım’dan sıkı bir zılgıt yedim “Neden doğru dürüst bir dergiye, doğru dürüst bir şeyler çizmiyorsun bakiim?” |
![]() |
“Doğan Kardeş’te Altan Erbulak’la” |
Yine
aynı yılın yaz aylarında Doğan
Kardeş dergisi, okuyucularından bir dizi band karikatürü
çizmek suretiyle icat olunmasını istediklerini dile
getirmelerini istemişti. Çizdiğim iki tam sayfa band karikatür
Doğan Kardeş’in iki
sayısının arka sayfasında renkli olarak yayınlanmıştı.
Bu çağrıya cevap veren Altan
Erbulak’ın aynı
konudaki karikatürlerinin de o günlerde Doğan
Kardeş’te yayınlandığını anımsıyorum. |
![]() |
Öz
Fenerbahçe’de sekiz ay |
Tarih 1949 yılının Nisan ayı… Bu emektar yokuşta ikinci durağım, tam Vilayet binasının karşısındaki ahşap bir binanın ikinci katındaki salon benzeri geniş bir odada hazırlanan bir dergi oldu. O günlerde milyon dolarlarla transfer ücreti alan futbolcular yoktu. Hepsi, amatör ruhu ve kulüp aşkıyla çalışan insanlardı ve hepsinin de futbol dışında, para kazanmak için ikinci bir uğraşları vardı. İşte bu dergi, onlardan birinin Fenerbahçe’nin efsane kalecisi Cihat Arman’ın yayınladığı Öz Fenerbahçe dergisi idi. Yine o günlerin günlük gazetelerinde şimdilerde olduğu gibi sekiz-on sayfa spor haberleri yer almazdı. Çok çok tek sütun, hafta başlarında da belki iki sütun. Haftalık maçların ayrıntıları ve spor olayları, Salı günleri yayınlanan spor dergilerinde izlenirdi. Bu dergiler de çoğunlukla üç büyük spor kulübünün tutkunlarına seslenirdi: Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe… |
![]() |
“Cumhuriyet”e geçiş |
Bir ara Cem Atabeyoğlu, beni bir köşeye çekti ve bana siyasi karikatürler çizip çizemeyeceğimi sordu “Elbette çizerim” dedim. “Öyleyse üç beş tane hazırla gel” dedi. Hemen o akşam üç tane karikatür hazırlayıp ertesi gün Atabeyoğlu’na koştum. Beni kolumdan tutup Cumhuriyet gazetesine götürdü. Yazı işleri müdürü Cevat Fehmi Başkut’un odasına çıktık. Meğer orada daha önce konuşulmuş. Cevat Fehmi Bey karikatürlerimi aldı ve bana hergün karikatür çizmemi, yayınlanacak karikatür başına on lira ödeneceğini, ancak bundan böyle Cumhuriyet’ten başka bir yere karikatür çizmemem gerektiğini söyledi. Böylece bir ilki gerçekleştirmiş oluyordum. 1949 yılının 16 Temmuz günü onyedi yaşında bir lise öğrencisi olarak günlük bir gazeteye siyasi karikatürler çizmeye başlamıştım. Bu uğraş, lise bitirme sınavlarının başlayacağı günlere kadar tam sekiz ay sürdü. Sınavlar nedeniyle çizimlere devam edemedim, çünkü çok yorucu oluyordu. Hem okula devam etmek hem de her gün tüm gündelik gazeteleri izlemek, sonra da oturup çizim yapmak ve Babiali yokuşunun tepesindeki gazeteye götürmek. Her neyse benim ayrılışımdan sonra Cumhuriyet’te Ali Ulvi çizmeye başladı. Böylece ben, eskilerin deyimi ile (sanki ben eski değilmişim gibi) Cemal Nadir Güler’in halefi, Ali Ulvi Ersoy’un da selefi olmuştum. |
![]() |
Dr.Adnan
Adıvar’dan bir öğüt |
Cumhuriyet’te çalışırken bir gün Yazı işleri müdürü Cevat Fehmi Başkut’un odasında Dr. Adnan Adıvar’la karşılaştım. Cevat Fehmi bey beni Adıvar’a tanıttı. Elimi sıkıp beni yukardan aşağı süzdükten sonra Dr. Adnan Adıvar’ın bana öğüdü şu oldu “Hangi dalda olursa olsun, bütün sanatçıların uyması gereken bir kural vardır, ‘Ben artık oldum’ dememek. Bak sen küçük yaşta günlük karikatür çizecek bir mevkiye gelmişsin, bu kuralı sakın unutma ve daima kendini aşmaya çalış”. |
![]() |
Uluslar arası Karikatür Festivali Albümü 2008 / Sayfa 22 |
![]() |
Yetişkin adam olabildik mi acaba? |
Yine Cumhuriyet’teyiz, ünlü ressam Elif Naci beyin bulunduğu arşiv salonunda karikatür çizmekteyim. Salona o günlerdeki Basın Yayın Müdürlüğü görevini yapan,ismini hatırlayamadığım bir bey geldi. Omuzumun üzerinden çizmekte olduğum karikatüre baktı, sonra sordu “Bu günlük karikatürleri çizen Niyazi sen misin?”. “Evet” cevabını alınca da başını iki yana sallayıp mırıldandı “Allah Allah, ben seni yaşlı başlı yetişkin bir adam sanıyordum”. |
![]() |
Sivilceli çizer |
Yayınlanan
günlük karikatürlerimden birinde, kendi portremi de konuyla ilişkili
olarak karikatüre dahil etmiştim. Aradan birkaç gün geçti.O yaşlardaki
her gencin başına bela olan sivilce derdi bende de vardı.
Bir gün burnumun üstünde koca bir sivilceyle gazeteye geldim, Cevat
Fehmi Bey suratıma şöyle bir baktı ve “Niyazi” dedi
“Bu günlerde çizdiğin karikatürlere sakın kendini sokuşturma! |
![]() |
Ferruh
Doğan ve imzası |
O
günlerde aynı lisede okuduğumuz ve benden bir sınıf
ilerde olan Ferruh Doğan, Burhan Felek’in Pazar günleri
Cumhuriyet’te yayınlanan öykümsü mizah yazılarına
vinyet çizmekteydi ve imzasını yine “FE” diye atıyordu.
Bir gün kendisine çizimlerini neden ismini yazarak imzalamadığını
sordum. Cevap verdi “O zaman kartvizit gibi bir şey olur”, ve yaşamı
boyunca imzasını “FE” olarak attı. |
![]() |
Bir yokluk öyküsü |
1952’de Akbaba dergisi yeniden yayınlanmaya başladığından itibaren çeşitli aralıklarla bu dergiye karikatür çizdim. Akbaba’yla ilgili bir çok anılarım var. |
![]() |
Rahat
uyku nasıl uyunur? |
Akbaba’ya
karikatür çizmeye başladıktan kısa bir süre sonra yedek
subaya gittim. Altı ay Ankara’da Yedek subay okulu, ardından
bir yıl Erzurum’un Dumlu kasabasında iaşe subaylığı.
Bir ara yıllık iznimde İstanbul’a döndüğümde asteğmen
kıyafetiyle Yusuf Ziya Bey’in ziyaretine gittim.
Üstad, karşısına dikilen bu cılız asteğmeni
şöyle yukardan aşağıya süzdü ve “Biliyor musun
Niyazi” dedi “Artık geceleri rahat ve huzur içinde uyuyorum”
“Hayrola üstad?” dedim,
“Evet” diye cevap verdi “Çünkü sınırlarımızda
bizleri bekleyen sen varsın…” |
![]() |
Yazısız
karikatürün yararları |
Gecenin
bir vakti evimizin kapısı hızlı hızlı çalındı.
Merakla aşağıya indim, kapıyı açtım. Karşımda
hiç tanımadığım, nefes nefese kalmış yorgun
bir adam. Besbelli benim evi bulmak için epeyce dolaşıp durmuş.
“Niyazi Yoltaş siz misiniz?” dedi. “Evet, siz kimsiniz?”
dedim “Ben Akbaba’nın klişelerini yapan falancayım”
dedi ve elindeki kağıdı bana uzattı, kağıt
Yusuf Ziya Ortaç’tandı ve şunlar yazılıydı:
|
![]() |
“Azizim Niyazi, |
![]() |
Uluslararası Karika-tür Festivali Albümü 2009 / Sayfa 23 |
![]() |
Kim düşürmüş
acaba? |
Yusuf Ziya Ortaç, bazı karikatüristlere konu verip karikatür çizdirirdi. Bir gün bana şöyle demişti “Niyazi, ben konuyu buluyorum, karikatürü gözümde aynen canlandırabiliyorum ama bir türlü çizmesini beceremiyorum. |
![]() |
Gençlerden
yakınma |
Yusuf Ziya’nın gençlerden yakınması bir başka türlüydü. “Niyaziciğim” demişti bir gün “Ben bu gençleri anlamıyorum. Bir iki karikatür çizip getiriyorlar, sonra da beğenip beğenmediğimi, yayınlayıp yayınlamayacağımı sormadan iki ellerini masama dayayıp yüzüme doğru uzanarak “Bu karikatürler için kaç para vereceksin bakalım?” diyorlar. |
![]() |
Yusuf
Ziya Ortaç’tan bir fıkra |
Üstad, zaman zaman karikatüristlerin odasına gelipfıkralar anlatırdı. İşte onlardan biri: |
![]() |
Bir
ilk daha |
İlklerden bir başkasını da 1956 yılında gerçekleştirdim. Seksen civarında karikatürle Beyoğlundaki Belediye Sanat galerisinde bir sergi açtım. Serginin özelliği karikatürlerin tamamı, kesilip yapıştırılmış renkli elişi kağıtlarından oluşuyordu. Yusuf Ziya Ortaç’ın Akbaba’da yayınlanan bir tanıtım yazısında değindiği gibi “…Niyazi Yoltaş, galiba asıl dikkati Şehir Galerisinde açtığı sergiyle çekti. Elişi kağıtlariyle yaptığı bu orijinal sergiyi İstanbullu zevki sevmiştir. Karikatürlerinin çizgileri de kendisinindir, konuları da…” |
![]() |
Bir başka ilk daha… |
Aynı yılın sonlarına doğru Türkiye’de televizyon ekranında Karikatür sohbetleri yapan ilklerden biri oldum. Sanırım o günlerde Yalçın Çetin de aynı televizyonda bir konuşma yapmıştı. |
![]() |
İsteyenin bir yüzü… |
1977’nin son ayları… Milliyet’te çalıştığım günlerin birinde bir mektup aldım. Yüzünü bile hatırlamadığım uzak bir akrabamdan geliyordu. Kısacık mektupta aynen şunlar yazıyordu: |
![]() |
Karadeniz’in kemençesi |
Yine Milliyet’teyim. Çalıştığımız odaya elinde kemençe ile, sonradan Karadenizli olduğunu öğrendiğim bir adam girdi. Adımı sordu, cebinden bir gazete çıkartıp “Ha bu karikatürü sen mi yaptın?” dedi. “Bu çizdiğin kemençe Karadeniz uşağının kemençesi değildir, bu şehirli kemençesidir. Karadeniz kemençesi işte ha böle olur!” |
11 Nisan 2013 11:43 / niyaziyoltaş |
![]() |
![]() |
Niyazi Yoltaş "Karagöz Figürleri" Sergisi 2013 |
![]() |
KARCOMICS MAGAZINE Web Site Copyrighted 2000-2013© By Ismail Kar All right reserved. |
. |