Markopaşa’nın unutulmaz çizeri Mim Uykusuz...
Akdağ SAYDUT'un izlenimleri...

O siyasi yasaklamalar yüzünden, yirmi üç tane takma ad kullanarak karikatür çizdi. Kendi söylemiyle “Mim Uykusuz dünyanın en fazla takma adla karikatür yapan insanıdır”...
Karikatürcüler Derneği’nin Yerebatan Sarnıcı çıkışındaki merkezinde, Ustalara Saygı Karikatür Albümleri dizisinden yayınlanan Mim Uykusuz Albümü'nün tanıtımı yapıldı ve Mim Uykusuz'un karikatürlerinden oluşan bir sergi açıldı. 
27 Kasım 2010 Cumartesi günü saat 13:00'te Karikatürcüler Derneği Başkanı Metin Peker’in konuşması ile başlayan etkinlikte, Mim Uykusuz'un eşi Nebahat Uykusuz, oğlu Tekin Uykusuz, gelini Yasemin Uykusuz ile torunları Yaman ile Ozan da hazır bulundu... Markopaşa mizah dergisinin önemli isimlerinden Rıfat ILGAZ'ın oğlu Aydın ILGAZ’da etkiliğe katıldı. Karikatürcüler Derneği üyeleri de ve çok sayıda konuk sergiyi izledi.
Mim Uykusuz anısına hazırlanan albümde yüz on bir çizim yer alıyor. Bu albümde yer alan çizgilerden kırkı sergilendi. Turhan Selçuk, Mim Uykusuz’u anlatırken “O halkının yanında üstün bir mizahçı, üstün bir çizer oldu. Öyle yansıdı Türk mizahına” diye yazmış. 
Albümün sunumunda, ülkemizde yılların bitiremediği insan hakları ve hukuk ihlalleri “Türkiye ne yazık ki şimdiye kadar acının kılıcıyla her sabah uyandırılan bir kahırlar sandukasından seslendi bizlere…” diye özetleniyor. O kahırlar sandukasında çile çeken, Türkiye’nin demokratik bir cumhuriyete dönüşmesi için çaba harcayan, yaşamlarını sunan ustalarımıza, aydınlarımıza bir küçük, ama anlamlı bir selâm gönderiyoruz Mim Uykusuzların unutulmaması dileğiyle…

*Mim Uykusuz 1946-1950 yıllarında çıkan Markopaşa dergisinde toplumsal gerçekçi karikatürlerin önemli örneklerini, çizgisini sakınmadan vermişti. İkinci paylaşım savaşı ve sonraki yılların tek partili Türkiye’sinde, demokrasi, insan hakları, hakça paylaşım diyerek sömürüye ve haksızlıklara karşı çıkan bir gülmece misyonunun önemli çizeriydi o. Sabahattin Âlî, Rıfat Ilgaz ve Aziz Nesin ile birlikte çıkartıyorlardı dergiyi. Orhan Enez, Mim Uykusuz albümü için kaleme aldığı yazısında, o günleri şöyle anlatıyor: “…Marko Paşa’dan bahsetmeden Mim Uykusuz anlatılmaz. İktidarın foyalarını ortaya çıkararak halka açıklıyorlardı mizah yoluyla… Sonra MARKOPAŞA ne mi oldu dersiniz? KA-PA-TIL-DI… ve Aziz Nesin sürgüne gönderildi, hapislere tıkıldı, işkence gördü tabutluklarda. Tabii ki Rıfat Ilgaz’da aynen, üstelik veremdi de garibim. Sabahattin Âlî’yse hunharca katledildi, kim vurduya gittiydi. Sanki rahat mı bırakılacaktı Mim Uykusuz, keza o da nasibini aldı. 1950’li yılların sonlarına kadar yasaklı olduklarından yazıp çizemediler. İşsiz kaldılar. Geçimlerini sağlamak için orda burada takma isimlerle yazıp çizmek zorundaydılar. Ancak açık isimlerini 1960’tan itibaren kullanabildiler. Mim Uykusuz’un karikatürleri sosyal içeriklidir. Nasreddin Hoca tiplemesiyle günün sorunlarını irdeler. Yalın ve rahat çizgileriyle yorumlardı. Siyah ve beyazda ise pek ustadır…”
*Etkinliğe katılan İbrahim Ersaraç ise Mim Uykusuz’u şöyle anlattı: Markopaşa’da sosyal içerikli karikatürleriyle dikkati çekti. O güne kadar çok karikatürcü Cemal Nadir, Ramiz olsun, Sururiler, nemci rızalar, Şevkiler hep çizdiler tenkit ettiler. Fakat, sosyal içerik yönünden kuvvetli esprileri bir tasnife koyarsak ilk defa çizen Mim Uykusuz’dur diye söyleyebilirim….
Mim Uykusuz’un eşi Nebahat Uykusuz, “Bana hep şunu sorardı son günlerinde ‘Ben ölürsem, benim maaşım sana kalacak mı’… Ben de ‘Sen ölürsen senin maaşın bana, ben ölürsem senin maaşın bana kalacak’ diyerek rahatlatırdım onu. Hep bu endişeyi taşımıştır”.
Oğlu Tekin Uykusuz sözlerine “Babamın artık unutulan karikatürlerini tekrar gün ışığına çıkartan Karikatürcüler Derneğine, Metin Peker’e çok teşekkür ediyoruz” diyerek başladı. Tekin Uykusuz; “Babam ne yapacağını, ne çizeceğini, hiçbir şeyi kimseye danışmazdı. Ufacık, eskiden o bankaların dağıttıkları ajandalar vardı, ufacık ajandalar. Onlara notlar alırdı. Halâ elimde onlardan bir hayli var. Ufacık ufacık notlar. Onlar daha sonra değerlendirilir, elemeden geçer karikatür olacaksa olurdu. 
Benim çocukken babam hakkında ilk hatırladığım şey, işte babam karikatüristti, babamın işini sordukları zaman, ben karikatürist dediğim zaman, ‘Peki, başka ne yapar’ derlerdi.Kimse karikatürist olarak, karikatürden para kazanılacağını hiçbir zaman düşünmezdi. Ama babam, sadece ve sadece karikatürden para kazanırdı. 
Siyasal iktidar, ona bu konuda, zaten çok kısıtlı olan imkânlarını daha kısarak, imzasını yasakladı, ismini yasakladı, çalışmasını yasakladı. Babam yirmi üç tane müstear, yani takma isimle karikatür yaptı. Şimdi, sanıyorum, kendisinin de deyimiyle, dünyanın en fazla takma isimle karikatür yapan insanıdır. Albümde bunlardan birkaç tanesi var.Maalesef benim de elimde birkaç tanesi var. Yani işte Korkmaz onlardan en başlıcası. Parasını almak için halamın ismiyle karikatürler yapardı. Kolay bir yaşam değildi. Çok sıkıntılardan geçti. Ama hiçbir zaman kendi düşüncesinin, hissettiğinin dışında bir şey yapmadı, çizmedi, söylemedi. O dönemleri şimdi tarihçiler çok daha iyi değerlendiriyorlar. Sadece siyasal iktidar yoktu o dönemde. Aynı zamanda gazete patronları vardı. Gazete patronları ile çalışmak kolaydı, ama para almak çok zordu. O yüzden birkaç yerde babamın ‘sen arkadaş paradan bahset’, diye lafı vardı. Çünkü yap ver, yap ver, yap ver karşılığını alama. Yani, hani zengin olsa fikrini yaymak için ya da kendisini göstermek için yapıyor olsa başka bir şey, geçimini bundan sağlıyordu. O zaman gazete patronları da bundan anlamıyorlardı, herkes başka iş yapıyordu. Böyleydi, onurlu bir yaşam sürdü.

*Gelini Yasemin Uykusuz onun insan sevgisine vurgu yaparak; “Çok insancıldı. İnsanları çok çok severdi. Fakat en büyük özelliği çok az konuşurdu. Gözlüklerinin altından sadece hoş geldin derdi. Çok az konuşurdu ve Yaman’ı özellikle çok severdi. Ozan’ı tabi göremedi ama, gerçekten insanlarla ilişkisi harikaydı. Gözleri ile konuşurdu insanlarla” dedi.

*Aydın Ilgaz: “Mustafa Abi’yi Çocukluğumdan beri tanırım. İlk tanıdığım Sabahattin Âlî’dir. Mustafa Abi ile babam, han odalarında sanki yarın yeni bir dükkân açacaklarmış gibi, büyük bir inşaat yapacak ya da büyük bir fabrika kuracaklarmış gibi, sabahlara kadar çıkaracakları bir derginin projelerini yapar; ‘ben şu yazıyı yazarsam, sen ona nasıl vinyet korsun’ diye aralarında konuşurlarmış. Markopaşa bana göre ve yaptığım incelemelere göre yayıncı olarak, Türkiye’deki siyasi iktidarı yerinden eden bir siyasi mizah dergisidir. Çok partili döneme geçişte, tek parti döneminde Mendereslerin, Bayarların, sık sık bu dört silahşoru ‘yazdıklarınızı takdir ediyoruz, çizdiklerinizi takdir ediyoruz, gelecekte özgürlüğü ve demokrasiyi sizlerle birlikte getireceğiz’ diye arıyorlarmış. Başta Celâl Bayar, Adnan Menderes devamlı arayıp, veya sağda solda Sabahattin Âlî’yi takdirleriyle anıyorlarmış. Fakat işin garip tarafı, 14 Mayıs 1950’de Demokrat parti iktidara geldiği zaman, ben o zaman bir yatılı okuldaydım, dördüncü sınıfta, Göztepe’de. Yemek yiyorduk, yemekhanenin koridorlarında şu ses çınladı. Menderes o gün hükümet programını okuyordu, yani gelecekte demokrasi adına neler yapacaklarını ve nelerle başa çıkmaya başlayacaklarını söz ediyordu, ekonomiden politikadan söz ediyordu, derken, sonradan babamın da anılarında yazdığı gibi, dördüncü maddeye geldiğinde şu sözleri söyledi: ‘Kökü dışarıdan beslenen iki tane mizah dergisini de kapatacağım. Bir tanesi ünlü Marko Paşa’ydı, bir tanesi de Aziz Abi’nin çıkarttığı Medet dergisiydi. O zaman Mehmet Barlas’ın babası, onları kökü dışarıdan beslenen edebiyatçılarımız, sanatçılarımız diye anmıştı. 
Yıllar sonra 1991’de Sovyetler’den gelen Radi Fiş (ki Kastamonu’ya ilk defa bir komünist kökenli bir adam girmişti); Rıfat Ilgaz il eilgili yaptığı konuşma sırasında babam ona ‘Bizim kökü dışarıdan beslenen edebiyatçı ve sanatçılar olduğumuzdan söz ediyorlardı, siz bize kaç para gönderiyordunuz’ diye sordu. Gülüştüler. Ben şimdi bütün Marko Paşa’ları toplamaya çalışıyorum. Hatta, bu kitap fuarında hiç beklenmedik bir şey oldu. On sekiz tane daha dergi geldi bana. Demek ki koleksiyon baya güçlendi. Mim Uykusuz Abi’nin karikatürleri çoğalıyor orda. Benim yapmak istediğim şuydu., Sabahattin Âlî’nin başına gelenler, sonradan Rıfat Ilgaz’ın, Mim Uykusuz’un Aziz Nesin’in başına da geldi. Şunu söylemek istiyorum. Siyasi iktidarlar devamlı olarak, güçlü sanatçıları yok etmeye çalışmışlar ve onların aile bireylerini de… Ben onu acısını çok çektim. Yurt dışına burs kazandım, bu devlet bana pasaport vermedi. Bu nedenle şunu demek istiyorum; ilk defa şunu söyleyeyim, Mim Uykusuz’u bu kadar kalabalık bir gurupla, Markopaşa’nın yazarlarından bu kadar sıkça bahsedildiği bir günü yaşadığım için, biraz duyguluyum. Maalesef babamın da geçen gün bir arşivde okuduğum gibi, bizi tanımayan, bizden bahsetmeyen sanatçılar hem kendi memleketine ham de sanata ihanet ediyorlar demişti. Bugün ben bu sözleri burada konuşuldukça, Mim Uykusuz’un adından sıkça bahsedildikçe, onların dediklerinin yerine geldiğine, yani siz sanatçılar, onlardan söz etmeye başladıkça, babamın nede kadar doğru söylediğine inanmaya başlıyorum. O kadar mutluyum ki, çünkü babam da, Aziz Nesin de, Sabahattin Âlî de, bir bakımdan yazdıkları ile devam sağladı, isimlerinden bahsettirdi. Ama, benim çok sevdiğim ve benim ilk okuldaki ve orta okuldaki tiyatrolarda rol aldığım zaman bana karikatürleri çizip, Tan Gazetesi’nde fırçasından damlayan o kara çini mürekkebiyle bana bir fare çizmişti, şu büyüklükte, onu takıp bir müsamerede gösterdiğim zaman herkes beni alkışlamıştı. Mim Uykusuz’un sayesinde alkışlandım derim. Şunu diyeyim, kara çini mürekkebiyle çizdiği karikatürler, bizleri bugün aydınlığa getirdiği için ben, Mim Uykusuz Abi’mi hürmetle saygılarım, toprağı bol olsun.
*Yurdagün Göker: Mim Uykusuz, o dönem arkadaşlarının aynı çizgi özelliklerine sahip, siyah beyazı çok iyi kullanan, çok iyi bir karikatüristti. Mim Uykusuz’un karikatürlerine baktığınız zaman, o gün bundan 50 sene evvel çizilmiş veya 40 sene evvel çizilmiş, diye düşünmeye hiç gerek yok. Onları düşünmeden bugün gazetede kullanabilirsiniz. Kırılmadan dökülmeden , bugünkü karikatürcülere Türkiye’de iyi örnek olacak işler bıraktılar. Bazı karikatürcü arkadaşlar, isim vermenin anlamı yok, lütfen tekniklerine baksınlar bu ustaların. Lütfen onların çizgi karakterinin yanında kişisel karakterine baksınlar. Ne kadar bükülmüşler ne kadar eğilmişler. O zaman onlarda bugün yaptıkları karikatürlerin iyi olup olmadığını anlarlar. Bir karikatür, tabiî ki bir toplumun değişmemesi bir zafiyettir, o topluma ait bir zafiyettir. Ama karikatürcünün yapmış olduğu eser, halâ geçerliyse o adam elli sene evvel, elli beş sene evvel o işlevi görmüş demektir. Biz gördük ki, dümdüz bir hayat yaşadı. İşine gidip gelirken dümdüzdü. İşi çizmekti, çizdi çok üretti, çok çizdi. Her halde yalnız bugün değil, bundan sonraki zamanlarda da, gelen gençlerde onu saygıyla anacaklardır.
Raşit Yakalı ise Pardon mizah dergisinde çalıştığı yıllarda Mim Uykusuz’un işlerini örnek aldığını “Eskiden gazetelerdeki yazıların hikâyelerin başlıkları hep elle yapılırdı. Ben de Pardon dergisinde,öyle bir görev üslenmiştim. Ama ben hiçbir şey bilmiyordum. Mim Uykusuz Abi’nin o yaptığı siyah beyaz, öyle güzel dengeli siyah beyaz başlıları vardı ki, her yaptığı başlığı kendime örnek alırdım” diye anlattı. 
Cihan Demirci: Türkiye’de emeğin savunulması anlamında, işçinin emekçinin haklarının savunulması anlamında bayraktarlık yapmış bir karikatürcü. Karikatürlerine baktığımız zaman emekten yana, sömürülenden yana, karşı çıkan, isyan eden, karikatürün gerçek kimliğine uygun, dürüst, muhalif bir çizer görüyoruz. Şimdilerde aradığımız bir özellik bu. Ne yazık ki, 2010 Türkiye’sinde karikatürü de kirlettiler her şeyi kirlettikleri gibi. Muhalif olmaktan ziyade iktidar yanlısı olmak sanki karikatürün yeni tanımıymış gibi şu anda gösteriliyor. O yüzden Mim Uykusuz gibi bu anlamda bayraktar olmuş, öncü olmuş, ve Markopaşa’nın içerisinde o dört kalemşorden çizer olan kişi olarak, tabi diğer 3 yazarla birlikte, zaten Marko paşa ile ilgili bir şey okuduğunuz zaman hemen fark ediyorsunuz, tek parti CHP iktidarına karşı bir başkaldırıdır o aslında başlangıçta. Ardından da Demokrat Parti ile uğraşmaktır. Bu anlamda da Marko Paşa ve o ekibinin içindeki tek çizeri Mim Uykusuz bize bir şey de öğretiyor, partiler hiç fark etmiyor. İşte CHP tek parti iktidarında eziyor onları, ardından gelen DP iktidarı da eziyor, çizerin de yapması gereken Mim Uykusuz’un yaptığı gibi bu sömürüye karşı çizgileriyle durmaktır. 

29.12.2010 Akdağ SAYDUT

KARCOMICS MAGAZINE Web Site Copyrighted 2000-2010© By Ismail Kar All right reserved.