İslami
kesimde uzun süredir ilk kez bir mizah dergisi çıkacak;
Cafcaf. Yayın yönetmeni Asım Gültekin’e ve Ahmet
Kesgin’e mizah anlayışlarını, İslami
kesimin mizahla ilişkisini ve politik mizaha nasıl baktıklarını
sorduk.
Asım Gültekin, kendisini her şeyden önce Müslüman
olarak tanımlayan, ‘namazında niyazında’
muhafazakâr bir isim. Geçen yıl bağımsız bir
mizah dergisi çıkarmak isteyip de İslami kesimdeki yayınevlerine,
kurumlara destek için başvurduğunda, “riskleri var bu
işin, şimdi siz her tarafı eleştirip başımıza
iş açarsınız” gibi gerekçelerle aradığını
bulamamış. Epey uğraştıktan sonra da
hayalindeki dergiyi, yani Cafcaf’ı, Genç adlı aylık
bir İslami derginin eki olarak çıkarmaya karar vermiş.
Başlangıçta 10 kişi civarındaki kadro kısa
zamanda 50’ye yaklaşmış, kendilerine güvenleri
artmış. Şimdiyse haftalık bir dergiye dönüşmenin
hazırlıkları içindeler; ilk sayının
tarihi 24 Ekim.
Yayın Yönetmeni Asım Gültekin, “örneğin Vakit
gibi bildiğiniz İslami kalıplarda bir yayın değiliz,
ama bize ‘dincilerin dergisi’ diyenlere de ‘hayır bizi
yanlış anlamayın, dinci dergi değiliz’
demeyiz” sözleriyle derginin çizgisini özetliyor. “Müslüman
muhafazakâr” kadronun çoğu mizahçılığını,
bugün halen Star gazetesinde çizen, Gırgır’dan yetişme
Ahmet Kesgin’in 1996’dan beri verdiği atölyede çalışmalarında
geliştirmiş. Kesgin’e ve Gültekin’e mizah anlayışlarını,
İslami kesimin mizahla ilişkisini, siyaseti nasıl
ele aldıklarını sorduk.
MARKSİST DE VAR, MİLLİYETÇİ DE
-Cafcaf’ta nasıl bir mizah yapacaksınız?
Asım Gültekin: İnsanlara hakaret etmeyelim, cinselliği
hastalıklı kullanmayalım, basit mizah yapmayalım,
entelektüel bir tarafı olsun dedik. Böyle bir ekip kurmaya
çalıştık. Aramızda bize Ankara’dan çizen
Marksist arkadaşımız da, milliyetçi arkadaşlarımız
da var mesela.
-Bir kriteriniz yok muydu çizerleri seçerken?
Ahmet Kesgin: Biz bir arada geçinebiliyoruz, bir arada tutan
şey ahlaki kaygılar, dine olan saygımız.
Dindar değil bazı arkadaşlarımız ama
birbirimize anlayış göstermemizi engellemiyor bu durum.
Aksaklıklar çıkıyor mu peki saygıda?
A.G.: Ben Yazarlar Birliği’nin de üyesiyim, edebiyat dünyasında,
yazılı basında bu tür itişmeler, oluyor ama
mizah dünyası temiz kalmış bu konuda.
-Üstlendiğiniz bir misyon var mı?
A.G.: Mesela başörtüsü karikatürü şu ana kadar çıkan
17 sayımız içinde çok az var. Eğer misyondan son
zamanlarda rastlanılan tetikçiliği kastediyorsanız,
bu tür bir misyonumuz yok. Dediğim gibi yazılı basında
oluyor daha çok öyle şeyler, bizim meslek temiz o konuda,
bazen kaba bir saldırgan üslubu kullananlar olsa da laik
kesimdeki karikatüristler de tetikçilik yapmıyor.
-Finansman kaynağınız nedir?
A.G.: Sponsorumuz yok. Hedefimiz 40 bin okuyucuya ulaşmak, o
zaman kendi kendimizi rahatça finanse edeceğiz. Bizi herkes
değil, zeki esprilere gülenler alsın istiyoruz, göreceğiz
bakalım o kadar zeki insanımız var mı?
-İslami kesimde var mı başka mizah dergileri, tek
misiniz?
A.K.: En son 1997’de Hasan Kaçan Ustura’yı çıkardı,
en uzun soluklu olanı oydu, 3 buçuk yıl sürdü. Daha
önce 90’ların başında çıktı Cıngar,
Dinozor, Cümbür gibi dergiler ama 2-3 ay yaşayabildiler
ancak. Şu anda tekiz yani.
MİZAHTA BAŞARISIZ KALDIK
-Neden kısa ömürlü oldu o dergiler, İslami kesim
mizaha mesafeli mi?
A.K.: Onların kısa sürmelerinin nedeni, ki ben de çalışıyordum
o zamanlar, bizlerin başarısızlığıdır.
Çıkaranların mizah becerileri yetersiz olduğu için
okurlar beğenmedi. Yoksa ‘dindarlar mizah okumaz’ gibi
genellemeler bu durumu açıklamaz. O kısa ömürlü
dergiler 40-45 bin satmış mesela.
A.G.: Buradaki çoğu kişi Ahmet Kesgin’in 1996’da açtığı
mizah atölyesinde yetişti, 10 yıl sürdü o atölye ve
dindar kesimden yüzlerce öğrenci geldi. Dindar olan ama
mizah yeteneği güçlü kişilerin sayısı daha
da artacak, epey ilgi var bu konuda. Bizce mizah zeki insanların
yapabileceği bir şey, zekiyse eğer ateisti de,
dindarı da, Türk’ü de, Kürt’ü de yapar.
DERGİDE UCUZ ESPRİ İSTEMİYORUZ
-Neler çizersiniz daha çok, nelere gülersiniz?
A.K.: Aslında komik bir durum var. Herkes kendi yaşam biçimlerinin
dışındaki dünyaya, o dünyanın insanlarına
gülüyor. Açık kapalıya gülüyor, kapalı açığa…
Bir kısım mesela ‘Ergenekoncular’a gülüyor ‘hâlâ
darbe yapmaya çalışıyor’ diye,
‘Ergenekoncular’ da bu tarafa gülüyor. Komik olan biraz
kendimiziz.
A.G.: Biz dergide, “hahaha, bak laikler de ne kadar salakmış”
ya da “aa bu Hindular da ineğe tapıyormuş, ne
kadar komikler” gibi espriler yapmayacağız. Bunlara da
gülen olur tabii ama bu her şeyden önce zekice değil.
Ucuz espri istemiyoruz. Mesela o iğrenç sakallı, pis
hacı-hoca tiplemesine karşı keçi sakallı, batıcı
salak bir tipi geliştirmek istemiyoruz.
Mizah muhalif midir sizce de?
A.K.: Eğer piyasada dolaştığı haliyle bir
muhaliflikten bahsediyorsanız hayır, bunun cahilce bir
tanımlama olduğunu düşünüyorum. Bunun Türkiye’de
karşılığı yok. Bir zamanlar İstanbul
Valisi demiş; ‘kimi yazamıyorsak bizi yöneten odur’
diye. Biz kimi çizemiyoruz? Asker kardeşlerimizi. Yani yöneten
sınıf askerlerdir bu memlekette, ona karşı kim
muhalif ki, ben göremiyorum. Dolayısıyla biz o anlamda
muhalif olmamaya çalışacağız.
-Kendi tarafınızı eleştirdiğiniz oluyor
mu?
A.K.: Deniz Feneri benzeri, hoş olmayan olaylar olduğunu
düşünüyorsak ve o konuda bir şeyler yapmıyorsak
bu da bizim samimiyetsizliğimiz olur.
Başbakan Tayyip Erdoğan da çizilemiyor pek…
A.K.: Ben Musa Kart’ın yaptığı kedili olan
ilk karikatürü samimi buluyorum, onu savunmak lazım. Onun
üretimine müdahalede bulunuluyorsa karşı çıkmak
lazım. Ama ondan sonraki Erdoğan’ı hayvanlar âleminde
gösteren karikatürler samimi değil, onları savunamıyorum.
Cinselliği hiç kullanmayacak mısınız peki?
A.G.: Bir mizah dergisini okurken illa ki abartılı
cinsellikle, eşcinsellikle, gay’likle karşılaşmak
istemeyen insanlar var. Her şeyi dozunda kullanmak lazım.
Şimdi parantez içinde bir şey diyeceğim ama siz
manşet yaparsınız onu… Yeri geldiğinde
cinselliği, gay’liği de kullanırız tabii.
Dört kadın çizeri var
Genel olarak mizah dünyasının sıkıntılarından
biri kadın çizerlerin azlığıdır. Diğerleriyle
karşılaştırırsak Cafcaf’ın böyle
bir sorunu yok gibi görünüyor; dört kadın çizeri ve
İstanbul dışından iki mizah yazarı var.
Ekibin daimi elemanlarından ikisi Seval Cevizci ve Melek
Demir.
Demir için Cafcaf’ın anlamı ‘umut’ demek. Bir
zamanlar Ustura’yı okuduğunda mizaha merak sarmış,
çizerliğiyse henüz yeni. “Uzun süredir boşluk vardı
bu alanda, bu dergi inşallah bu boşluğu
dolduracak” diyor. Diğer mizah dergilerini arkadaşlarında
gördüğü zamanlar okuyor, “bayıldığı”
karikatürist ise Yiğit Özgür.
Cevizci’yse mizaha Ahmet Kesgin’in atölyesine giderek başlamış.
Kendi deyimiyle hayal dünyası epey geniş ama
esprilerini ‘şimdilik’ genellikle, derginin ekibinden
olan eşi Bahadır Cevizci’den alıyor. Şimdiye
kadar aylık dergiye çizdiği için güncel konulara el
atması mümkün olmamış, en büyük heyecanı
haftalık dergiye geçerken güncel konulu espriler yapacak
olması. Ona göre kadınların mizah dünyasında
daha fazla yeri olması gerekir, “çünkü o bakışa
da ihtiyacımız var.” |